6 Kasım 2011 Pazar

Olmadı İmparator

Maç öncesi umutluydum aslında, karşımızda evinde bile büyüklere direnememiş Mersin vardı, bizse geçen hafta eksiklerimize rağmen güzel bir oyunla deplasmanda Kayseri'yi yenmiştik. Bazı sakatlarımızın ve cezalılarımızın dönecek olması da elimizi rahatlatıyordu, Hoca kadro seçiminde daha fazla seçeneğe sahipti. Üstelik Fenerbahçe'nin yenilmesiyle lidere yaklaşma imkanı da bulmuştuk, ama yine alışılan oldu ve Fener'in puan kaybettiği haftayı galibiyetle kapatamadık. Maça başlarken Fatih Hoca yine hepimizi şaşırtacak bir kadro sürmüştü sahaya, kazanan kadro değişmez kuralını uygulamayacağını zaten biliyorduk ama sahada Kazım-Eboue-Sabri 3'lüsünü aynı anda görmeyi de beklemiyorduk. Fatih Hoca yine 'benim adım Fatih Terim ben yaptım olacak' inadıyla Sabri'den orta saha yaratmaya çalışıyordu, üstelik Kazım da formsuz olunca ilk yarı 3 sağ kanat adamımız olmasına rağmen yeterli verimi alamadık sağ kanattan. Aynısı sol kanat için de geçerliydi, geçen hafta biraz kıpırdanma gösterip hepimizi umutlandıran Riera yine eski Riera olmuştu, koşmuyor, rakibini kovalamıyor, topu alınca verimli kullanamıyordu. Nitekim kendi sahamızda yaptığı saçma bir pas hatası ve Muslera'nın kalesinden geç çıkmasıyla ilk yarının son dakikasında Mersin'e penaltı kullanma şansı tanıdık. Muslera hatalı çıkışını penaltıyı kurtararak telafi etse de asıl büyük suçlu olan Riera belki de hiç başlamaması gereken bir maçın ikinci yarısını kenardan izlemek zorunda kalıyordu. İlk yarıda işlemeyen sağ kanadı gören Fatih Hoca Sabri inadından geç de olsa vazgeçip geçen maçın iyilerinden Ayhan'la orta sahadaki mücadele ve pas gücümüzü artırdı. Riera'nın yerineyse yedeklerde belki de kanatta oynayabilme meziyetlerine sahip yegane isim Sercan girmişti. Değişiklikler işe de yaradı, ikinci yarıya istekli ve baskılı başlayıp gol pozisyonlarına girdik ve kaçırdık. Şanssızlığımız ve beceriksizliğimiz de bizimleydi bugün, fakat aynısı Mersin için de geçerliydi. İlk yarının son dakikası penaltı kaçıran rakip ikinci yarının başında da çok net bir pozisyonda resmen boş kaleye golü atamadı. Biraz daha becerikli olsalar bu akşam sahadan puan almadan da ayrılmış olabilirdik. Takımımıza yeni yeni ısınan ve formunu bulan Eboue ve çok şey beklediğimiz, formayı hakederek alan evladımız Semih maçın en iyileri olarak göze çarptılar bu akşam.
Umarım önümüzdeki zorlu fikstürden çok fazla yara almadan çıkarız, burada en büyük iş futbolcularla birlikte Fatih Hoca'ya düşüyor. İmparator'un son birkaç maçta deneyip olmadığını görünce vazgeçtiği bazı inatlarından tamamen kurtulması bence bu zorlu dönemeçte kaderimizi belirleyecek. Bugün ikinci yarıdaki oyunumuzu 90 dakikaya yayabilmiş olsak gol pozisyonu sayımız artar, belki bunlardan birkaçını atma şansını yakalardık. Milli maçlardan umarım başka sakat vermeden çıkarız ve deplasmandaki Beşiktaş maçında  sahada herkesin yerinde oynadığı bir kadro olur.

31 Ekim 2011 Pazartesi

İsteyince Oluyormuş (!)

Dün takımlar Kadir Has Stadı'nın çimlerine çıktıklarında akıllarda geçen hafta tavan yapan ve zaten zemin yüzünden idealden uzaklaşmış olan kadroyu iyice eksikleştiren hakem komedisi vardı. Hakemin Cüneyt Çakır olması, UEFA'nın takibinde olan bir hakem olduğu için kasıtlı hata sayısının nispeten az olacağının belirtisiydi. Öyle de oldu zaten, istenildiği zaman (!) nasıl düzgün bir maç yönetileceğini gösterdi Cüneyt Çakır. Eksik kadromuzla zor geçmesi beklenen Kayseri deplasmanından kolay bir galibiyet çıkardık, bunda Kayserispor'un da katkısı var şüphesiz.



Gelelim maçın değerlendirmesine; ilk 11ler açıklandığı zaman çoğumuz için süpriz olan Ayhan-Semih hamlesi gelmişti Terim'den, ikisi de Hoca'nın yüzünü kara çıkartmadılar desek yanılmış olmayız.
Çok uzun zamandır umutla beklediğimiz genç stoperimiz Semih yaşadığı şanssız sakatlıklardan sonra o beklediğimiz ilerlemeyi kaydedip Servet-Gökhan ikilisinin önünde, Ujfa'nın partneri olabilecek mi göreceğiz. Fakat dünkü oyunuyla ileriye umutla bakmamızı fazlasıyla sağladı. Hep 'bu sefer formayı kapacak' derken yaşadığı talihsizlikleri tekrar yaşamaz umarım ki.
Ayhan'a değinecek olursak, kendi deyimiyle futbol hayatının son senesini yaşayan ve bu sezon ilk kez 11'de yer bulan bir oyuncu olarak sahadaki mücadelesi O'nun ne kadar profesyonel olduğunu gösteriyor. Takımdaki Aydın gibi gençlerin bu profesyonelliği örnek almamaları, buldukları şansları değerlendirememeleri, (bizim olduğu gibi) Fatih Hoca'nın da sabrını taşırdığı an kendilerine yeni kulüp bulmak zorunda kalacaklardır.
Bir tarafta emekliliği bekleyen Ayhan, diğer tarafta 40 derece ateşle sabaha kadar iyileştirilmeye çalışılan Elmander; Aydın'ın bu iki isim kadar bile mücadele etmemesinin herhangi bir açıklaması olamaz benim gözümde. Aydın çıkış yaptığı Konyaspor maçından bu yana hiçbir gelişme katetmeyerek ve sahada mücadele etmeyerek kendisine güvenen bütün teknik adamları mahçup etti. Artık sırtında Galatasaray forması görmek bile istemiyorum, mümkünse takımı tribünden bile takip etmesin.


Aydın'ı bir kenara bırakıp son haftalardaki oyunlarını beğenmediğim, ve herkes tarafından eleştirilen yeni transferlerimize gelelim. Eboue ve Riera geldiklerinden beri en iyi maçlarını oynadılar dün Kayseri'de. Sabri'nin yokluğunda gerçek mevkiisine geçen Eboue hem defansta göze batacak bir hata yapmadı hem de zaman zaman ileri çıkışlarıyla atağa da destek oldu. Yekta'nın sakatlığı ve oyuna Aydın'ın girmesiyle daha çok defansta kalmak zorunda kalsa da iyi yolda olduğunun sinyalini verdi. Umarım Fatih Hoca bir daha Eboue'yi sol açıkta falan denemez, kendi yeri olan sağ bekte oynatmaya devam eder. Kazım'ın sakatlığının devam etmesi halinde bu haftaki Mersin İdmanyurdu maçında bekte Eboue'yi önünde de Sabri'yi kullanarak sağ kanadı daha verimli kullanabileceğimizi G.Antep maçının ikinci yarısında gördük. Hoca MİY maçına da bu taktik dizilişle çıkacaktır.
Diğer eleştirilen isim Riera ise ilk kez bu hafta kendinden bekleneni vermeye yaklaştı. Maç boyu bir iki kez yaptığı sol çizgiden içeri girişlerinin sayısını artırır, duran toplardaki isabetli ortalarına da devam ederse hücum gücümüze fazlasıyla katkıda bulunacaktır. Top rakipteyken de biraz daha hareketli savunma yapar ve rakibini takip ederse Hakan Balta'yı da daha fazla rahatlatır.



Elmander'e de değinmek istiyorum, Fatih Hoca'nın söylediği gibi sabaha kadar otelde ateşi düşürülmeye çalışılan bir oyuncunun sahada en çok mücadele eden isimlerden biri olması, bir gol atıp mücadelesiyle ikinci golü de hazırlaması ayakta alkışlanmalıdır. Premier Lig topçusu olduğu her halinden belli olan Elmander'i takıma bonservissiz kazandıranlara da teşekkür edelim.
Elmander'in ve stoper Eren'şn yardımıyla çok şık bir plase golü atan Selçuk da orta sahanın kontrolünü eline alarak geçen sezonki muhteşem oyunundan kesitler sunmaya başladı. Dileğim geçen sezonki formunu bir an önce yakalar ve sezonun en flaş transferi olarak kendisinden beklentilerimizi karşılar.

Güzel bir maç çıkartırken şanssız şekilde sakatlanan ve bugün ameliyat olan Yekta'ya acil şifalar diliyorum, umarım toparlanması doktorların verdiği süreden önce olur. Bu yüksek maç temposunda orta sahada Yekta gibi bir oyuncuya her zaman ihtiyacımız olduğu bir gerçek..

Takımın geri kalanı ise her zamanki gibi üstlerine düşeni eksiksiz yaptılar, Ujfa yanında çok genç bir partneri olsa bile mükemmel oyunuyla Semih'e de ilk maçında yardım etti. Bu galibiyet Hoca'nın da dediği gibi Antep travmasından sonra güven kazanıp silkelenmemiz için gerekliydi. Cumartesi günü sahamızda oynayacağımız Mersin maçından alacağımız galibiyetle milli maç arasından sonraki Beşiktaş derbisine tam kadro ve moralli olarak çıkacağımızı düşünüyorum.

Tabii MHK bizi engellemeye çalışmaz, hakemler adilce maç yönetmek isterlerse...

9 Mayıs 2011 Pazartesi

Sizi Tarih Asla Affetmeyecek!!!

14 Mayıs'ın gelmesini dört gözle beklerken her hafta izlediğim maçlarda takımımızın içler acısı halini görerek kahrolmaya devam ediyorum.
Bu takımın bu hale gelmesinde en önemli etken olan ve 14 Mayısta görevlerinin bitmesiyle karanlık günlerden çıkacağımızı umduğum yönetim kuruluna bir çift sözüm var: bu büyük kulübü bu hale düşürdüğünüz için tarih sizi asla affetmeyecek.Saçma sapan transferlere benim forma,dergi,maç bileti, vs. alarak kulübe kazandırdığım paraları çarçur ettiğiniz için size hiçbir hakkımı helal etmiyorum.


Gelecek sezon için düşünmediğiniz bir hoca istedi diye, takımdaki en önemli orta saha oyuncusunu, Bundesliga asist kralı olmuş bir oyuncuyu sildiniz.Gene aynı hoca istiyor diye, kaleciden çok herşeye benzeyen bir adamı tutup getirdiniz, elinizdeki bütün kalecilerden iyi olan ve daha çok genç olan Fırat'ı Kasımpaşa'ya gönderdiniz. (Umarım Fırat'ın bu akşamki ve daha önce BJK maçındaki performansını görüp biz nerede hata yaptık diye sormuşsunuzdur kendinize.) Yine Hagi'nin isteğiyle alınan Stancu, bugüne kadar kendisine ödenen bonservisi hakedecek bir oyun sergileyemedi.

Takımın başındaki teknik direktöre posta koyacak veya takımdaki genç oyunculara ağalık taslayacak kadar kendini takımın üstünde gören 'ayıboğanı' herşeye rağmen takımda tutmaya devam etmek ve yaşanan olaylara rağmen hiçbir ceza dahi vermemek yönetimin acizliğinden başka bir şey değildir.

İstifa da bir erdemdi fakat siz bütün ısrarlara rağmen hatalarınızı yeni hatalarla örtmeye çalıştınız, Galatasaray'ın en kötü yönetimi olarak anılacaksınız, kaybolan yıllar ve boşa harcanan paralar için tarih sizi affetmeyecek.

28 Mart 2011 Pazartesi

Perşembenin Gelişi

Dün rekor katılımla gerçekleştirilen yıllık olağan mali genel kurulda yapılan oylamada idari olarak ibra edilmeyen Adnan Polat yönetiminin Galatasaray'daki dönemleri (en azından bir sonraki seçime kadar) sona ermek üzere.

Son üç sezonda sportif olarak başarıyı yakalayamayan, buna savunma olarak da daha önceden başlanmış,planları yapılmış projeleri bitirdiklerini söyleyen Polat ve yönetiminin unuttukları en önemli konu Galatasaray'ın bir holding değil bir spor kulübü olduğu ve 25 milyonu aşkın taraftarının her şeyden önce sportif başarı beklediğiydi. Kulübün sözleşmeli çalışanları haricinde hiçbir maddi beklentisi olmayan, üstüne bir de harcamalarından kısıp maça gitmeye, forma almaya çalışan taraftarlarının tek beklentisini yerine getiremeyen yönetim tabii ki başarısız sayılacaktır, hem de şimdiye kadarki en kötü yönetim ünvanını da hak ederek.

Başarısız transfer politikaları ve yanlış hoca seçimleri nedeniyle ödenen bonservis ücretleri, yıllık ücretler ve sözleşme fesih ücretleri göz önüne alındığında aslında ekonomik yönden de başarılı olduklarını söylemek pek mümkün değildir.

Adnan Polat döneminde Galatasaray'ın Türkiye ve Avrupa futboluna damga vurduğu dönemden farklı olan şey istikrarsızlık olmuştur, yanlışlarını yeni yanlışlarla kapatmaya alışan Polat başkanlık döneminde Bülent Korkmaz ve Hagi gibi iki efsaneyi sırf tribünlerden yükselen yönetim istifa seslerini dindirmek için takımın başına getirmiş ve koltuk sevdası uğruna onları da harcamıştır.

Galatasaray gibi geleneklerine ve köklerine bağlı bir spor kulübünün taraftarlarını kendi rantı uğruna medya önünde suçlu insanlarmış gibi gösterip, 'Kamera kayıtları elimizde protesto edenleri stada sokmayacağız, emniyete vereceğiz.' diyecek kadar kendini kaybetmiş; 'Şampiyonluğu kovalayan ekiplerle kendi sahamızda maçlarımız var, bu sezon şampiyonu Galatasaray belirleyecek.' diyerek Anadolu kulüplerinden duymaya alıştığımız 'züğürt tesellisi' bir açıklama yapacak kadar alçalmıştır.

Böyle olacağını ilk yarının başında Adnan Sezgin yüzünden yapılamayan, geç kalınan transferleri gördüğüm zaman söylemiştim. Rijkaard'ın gönderilmesi gündemdeyken de aslında yönetimin bırakması gerektiğini dile getirmiş, TT Arena açılışı ve sonrasındaki açıklamalardan sonra bu görüşümü tekrar ve daha yüksek perdeden söylemiştim. İcraatlarıyla o koltuğu hak etmeyen başkan, dünkü toplantıda da tüm konuşmalara tüm tavsiyelere rağmen erken seçim kararı almamış aksine vakit kazanmak için 'Bir hafta 10 gün içinde toplanıp karar vereceğiz.' diyerek bütün üyeleri uyutmaya kalkışmış ve sonucunu da önümüzdeki seçimde aday olamayacak olarak ödemiştir.

Evet Polat, ne iktidara şirin görünmek adına kendi elinle kulübe üye yaptığın ergenekon savcısı ne de uğruna taraftarını sattığın, bakanların seni bir çocuk gibi kameraların önünde azarlamasına ses çıkarmadığın toki başkanı kurtarabildi seni.


Sayın Polat; senin de hep söylediğin gibi Galatasaray tarihinde rekor oy alarak başkanlığa seçilmiştin ama yine bir rekor kırarak -rekor sayıda katılım olan bir genel kurulla- gidiyorsun. Bundan sonrası umarım camiamız için daha güzel olur. Yeniden ayağa kalktığımız ve ekonomik başarıların yanına sportif başarılarımızı da eklediğimiz bir dönem olması dileğiyle.



Perşembenin gelişi için;
bkz:
http://blogadelante.blogspot.com/2010/10/yonetim-yine-yanls-ata-oynuyor.html